İtalya’nın en güzel ve en ünlü şehirlerinden birine gidiyoruz. Köprüleri, kanalları, gondolları, meydanları ve festivalleriyle ünlü masalımsı güzelliğe sahip bir şehir “Venedik”. Her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği bu eşsiz şehrin tamamı Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. İtalya’nın kuzeydoğusunda Adriyatik Denizi’nde yer alan Venedik, Veneto Bölgesi’nin başkenti. İtalyanca Venezia, Venedikçe Venexia olarak isimlendirilen şehir aslında ismini M.Ö. 10. yüzyılda bu bölgede yaşayan Veneti halkından almış. Burası ayrıca Adriyatik’in Kraliçesi, Sular Şehri, Köprülerin Şehri, Maskelerin Şehri, Kanallar Şehri, Yüzen Şehir gibi pek çok isimle de biliniyor.
Venedik’in bu kadar ünlü olmasının sebeplerinden en önemlisi şehrin Adriyatik Denizi’nde kıyı boyunca uzanan ve sadece yüzde sekizi kara olan Venedik Lagünü’ nün üzerine kurulmuş olması. Yani deniz dalgalarının taşıdığı kum ve çakıl gibi maddelerin birikerek oluşturduğu set üzerine kurulmuş. Şehri nasıl kurmuşlar derseniz eski bir teknik olan yükseltilmiş zemin kullanmışlar. Lagünün alt katmanlarına kadar genellikle kızılağaçtan yapılan büyük ahşap kazıklar dikmişler ve şehrin temelini de bunun üzerine inşa etmişler. Düşünsenize aradan yüzyıllar geçmesine rağmen dikilen kazıklar hala sağlam. Deniz içinde oksijene maruz kalmayan bu ahşap kazıklar minerallerle de birleşince adeta sert kayalara dönüşmüş. Bu arada aklınıza bir, iki tane ahşap kazık gelmesin binlercesinin belki milyonlarcasının arada çok boşluk kalmadan yan yana dikildiğini düşünün. İşte bu yüzden de yüzen şehir olarak anılıyor. Hatta turistlerin akın akın geldiği bu şehirle ilgili haberlerde Venedik şehri batıyor mu?, Şehir şu yılda tamamen sular altında mı kalacak? şeklinde haberler görmüş olabilirsiniz. Batar mı bilmem ama milim milim çöktüğü bir gerçek. Bu çöküşü 20. yüzyılda endüstriyel amaçlı açılan artezyen kuyuları ile yüzeye çıkan yeraltı sularının başlattığı tespit edilmiş ve 1960 yılından sonra kuyuların kullanımı yasaklanmış. Batma süreci yavaşlasa da şehrin hala sular altında kalma tehlikesi devam ediyormuş.
Adriyatik Denizi’nde bir lagünün üzerine kurulan Venedik’te 118 ada, 170 kanal ve 400’den fazla köprü bulunuyor. Kanallarla birbirinden ayrılan adalar, irili ufaklı bir sürü köprü ile birbirine bağlanmış. Hatta bazı evlerin girişleri bile direk köprü ile bağlantılı şekilde yapılmış. Araç trafiğinin olmadığı şehirde ulaşım çoğunlukla “vaporetto” denilen deniz taksileri ile sağlanıyor. Bunun dışında şehrin her yerinde küçük tekneleri, gondolları, vapurları görmek mümkün. Araçlar olmadığı için keyifli bir yürüyüşle şehirdeki pek çok turistik noktaya kolayca ulaşabilirsiniz. Bir sürü köprüden geçip, renkli dar sokaklarda gezerken zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyorsunuz 🙂
Ortaçağ’da ünlü bir ticaret ve liman kentiyken bugün adeta bir kültür ve sanat merkezine dönüşen Venedik’te konuşulan resmi dil İtalyanca (Halk kendi arasında Venedikçe de konuşuyormuş). Para birimi Euro. Şehri gezmek için Schengen vizesi gerekiyor. Filmlere, kitaplara konu olan bu romantik şehri hadi gezmeye başlayalım 🙂
1. San Marco Meydanı ( Piazza San Marco, St. Mark’s Square)
Gezmeye şehrin en canlı meydanı olan San Marco Meydanı’ndan (İtalyanca Piazza San Marco) başlayalım. Şehrin koruyucu Azizi San Marco’ ya adanan meydan şehrin en merkezi noktası. Tarihi 9. yüzyıla kadar dayanıyormuş. Bugünkü haline 12. yüzyılda kavuşmuş. Burada çok sayıda kafe ve alışveriş yerleri bulunuyor ama çok turistik bir yer olduğu için pahalı olduğunu bilerek alışveriş yapmanızı tavsiye ederim. Meydan bir çok turistik yere oldukça yakın. Etrafında şehrin önemli sembolik yapılarından Dükler Sarayı’nı, San Marco Bazilikası’nı, Aziz Mark’ın Çan Kulesi’ni, Saat Kulesi’ni (Torre dell’Orologio) görebilirsiniz.
Meydan çok güzel ama kentin en alçak noktasında yer aldığı için sonbahar kış dönemlerinde sık sık sular altında kalıyormuş. Hatta su baskınından önce uyarı amaçlı bir alarm sistemi bile oluşturmuşlar. Zaman zaman bu durum insanlara zorluklar yaşatsa da çok sayıda güvercinin bulunduğu bu meydanın kendine özgü bir karakteri var. Öyle ki Napolyon’un zamanında burayı “Avrupa’nın en güzel çizim odası” olarak tanımladığı söylenir.
Meydanda göze çarpan kırmızı tuğlalı kule, 9. yüzyılda yapılan San Marco Bazilikası’nın çan kulesi. Aziz Mark’ın Çan Kulesi (Campanile di San Marco) yaklaşık 100 metre yüksekliğe sahip. Tepesinde de aşağıdan çok görülmese de Melek Cebrail’in altın yaldızlı heykeli bulunuyormuş. Kulede 5 tane çan bulunuyor ve farklı zamanlarda farklı amaçlar için çalınıyormuş. Bu kule eskiden deniz feneri olarak da kullanılmış. Kuleye belirli gün ve saatlerde çıkılabiliyor. Buradan adanın eşsiz manzarasını kuşbakışı izleyebilirsiniz.
2. San Marco Bazilikası (Basilica di San Marco)
San Marco Meydanı’nın hemen köşesinde Venedik’in en ünlü kilisesi olan San Marco Bazilikası’nı göreceksiniz. Bazilikanın iç ve dış mimarisi oldukça dikkat çekici. Beş kubbeli kilisenin kubbesinde altın yaldızlı Bizans mozaikleri bulunduğu için “Altınların Kilisesi” olarak da biliniyor. Çok defa restorasyon geçiren bu yapının tarihi 9. yüzyıla kadar dayanıyor. Venedik’te görülecek yerlerin başında yer alan San Marco Bazilikası İtalya’nın önemli dini sembollerinden biri.
Buranın şaşırtıcı bir hikayesi var. 4. Haçlı seferleri zamanında Papa, Haçlı askerlerinin Kudüs’ü kurtarmak için Mısır’a gönderilmesi için Venedikli gemiciler ile anlaşmış. Venedikliler o dönemde Roma ile ticarette rekabet halinde olduklarından Venedik Dükü bir uyanıklık yapmış. Taşıma parasının ödenmemesini bahane eden Venedik Dükü, askerle dolu gemileri Mısır yerine İstanbul’a getirmiş ve İstanbul’u işgal etmişler. Bu sırada İstanbul’u yağmalayıp ne var ne yok kendi adalarına taşımışlar. Bazilika ile ilgisi ise şu şekilde. Bazilikanın tepesinde bulunan dört bronz at (Quadriga) aslında İstanbul’dan getirilmiş olan antik çağlarda yapıldığı düşünülen atlar. Şu an sergilenenler orijinalleri değilmiş ama gerçek atları müzede görebilirsiniz. Bu atlar Venedik’e getirilmeden önce İstanbul’da Sultanahmet’teki At Meydanı olarak bilinen Hipodrom’ da sergileniyormuş.
Bazilika’yı gezmek için ücret alınmıyor ancak tepesindeki seyir terasına çıkış ve müzeyi gezmek ücretli. Çok uzun kuyrukları beklememek için biletleri internetten alabilirsiniz.
3. Dükler Sarayı (Palazzo Ducale)
San Marco Bazilikası’nın hemen yanında Dükler Sarayı bulunuyor. Gotik tarzdaki mimarisi, güzel kemerli tasarımıyla dikkat çeken sarayda Bellini, Titian, Tintoretto, Veronese, Carpaccio gibi İtalya’nın ünlü sanatçılarının eserleri sergileniyor. Şimdilerde müze olarak kullanılsa da eskiden Venedik’i yöneten düklerin kaldığı ve pek çok ziyafete, konsere ev sahipliği yapan bir saraymış. Sarayda bulunan merdivenlerde taç giyme törenleri yapıldığı için bu ismi almış. Tarihi 9. yüzyıla kadar dayanan bu yapı defalarca yenilenmiş. Bu sebeple Gotik, Barok, Rönesans, Bizans mimarilerilerine ait örnekleri görmeniz mümkün. Vaktiniz varsa “Dükler Turu” ya da “Sırlara Yolculuk” isimli rehberli turlarla sarayın içini gezebilirsiniz. Kendiniz gezmek isterseniz biletinizi önceden internetten almayı unutmayın.
5. Ahlar Köprüsü (Ponte dei Sospiri, Bridge of Sighs)
Venedik’te görmek isteyeceğiniz bir diğer yer Ahlar Köprüsü (Ponte dei Sospiri). Bu köprü eskiden mahkumların Palazzo Ducale’deki (Dükler Sarayı) duruşma odalarına götürülüp, oradan hücrelerine geri getirilmeleri için kullanılırmış. Söylentilere göre mahkumlar buradan geçerken Venedik’in eşsiz manzarasına son kez bakıp iç çekerlermiş. O yüzden de Palazzo Ducale ile Yeni Hapishaneleri birbirine bağlayan bu köprüye Ahlar Köprüsü denmiş. 1600’lü yıllarda inşa edilen köprü, kireç taşından yapılmış ve üzerinde demir parmaklıklı iki pencere bulunuyor.
6. Aziz Mark’ın Saat Kulesi
Aziz Mark’ın saat kulesi (Torre dell’Orologio), San Marco Meydanı’nın kuzeyinde yer alıyor. 15. yüzyıl sonlarında Rönesans mimarisi tarzıyla yapılan saatin üzerinde Roma-Arapça rakamlar, ay ve burçların konumlarını anlatan simgeler bulunuyor. Kule ve saat 15. yüzyıldan kalsa da saatin mekanizması sonradan bir kaç kez değiştirilmiş. Kulenin tepesinde her saat başı zili çalan iki bronz heykel bulunuyor. Zilin alt kısmında Aziz Mark’ın Aslan heykeli yer alıyor. Bir kat aşağıda ise Meryem Ana ve çocuk heykelinin oturduğu yarım daire şeklindeki kısmı görebilirsiniz. Rehberli turlarla kuleyi ve saat mekanizmasını gezmek mümkün ancak önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Torre dell’Orologio’nun alt kısmında yer alan pasajdan geçerek Venedik’in ünlü caddesi Merceria’ya ve Rialto Köprüsü’ne ulaşabilirsiniz.
7. Rialto Köprüsü (Ponte di Rialto)
San Marco Meydanı’nı geride bıraktık ve şehir manzarasını en güzel izleyebileceğimiz Rialto Köprüsü’ne ulaştık. Buradan Büyük Kanal’ı, gondolları, vapurları, şehrin kendine özgü hareketliliğini izlemek oldukça keyifliydi.
Venedik’teki en ünlü köprülerden biri olan Rialto Köprüsü, San Marco ve San Polo bölgelerini birbirine bağlıyor. Önceden burada ahşaptan bir köprü varmış. Yıllar içerisinde yangın ve çökme gibi sebeplerle hasar gören köprü, çok defa onarılmış. En sonunda yerine taştan kemerli, özgün bir tasarıma sahip bu köprüyü yapmışlar. Yapımı yaklaşık üç yıl süren köprü (1588-1591) Büyük Kanal üzerindeki dört köprüden biri, kuşkusuz en güzeli. Köprüde üç yürüyüş yolu bulunuyor. Yalnız aşırı bir kalabalık söz konusu her yer insan, her yer turist. Tabi ki buradan geçmenin en güzel yanı Büyük Kanal’ın o eşsiz manzarasını doyasıya izleyebilmek. Pek çok ülke ve şehir gezdim ama buradaki manzara bir başka güzeldi. İtalya’nın en göz alıcı manzaralarından desem abartmış olmam sanırım 🙂 Köprünün etrafında pek çok dükkan, restoran, hediyelik eşya satan yerler ve tabi ki gondollar bulunuyor. Ayrıca bu köprünün üzerinde de bir çok mekan bulunuyor, yani köprünün üzerine küçük bir çarşı kurmuşlar gibi düşünebilirsiniz. Köprüyü gezip, fotoğraflar çektikten sonra Büyük Kanal’da gondolla gezintiye çıktık.
8. Büyük Kanal (Grand Canal, Canale Grande)
Daha önce bahsetmiştim, Adriyatik Denizi’nde bir lagünün üzerine kurulan Venedik’te 118 ada, 170 kanal ve 400’den fazla köprü bulunuyor. İşte bu kanallardan en büyüğü “S” şeklinde Venedik’in tam merkezinde uzanan Büyük Kanal. Bu kanal 3800 metre uzunluğunda ve yaklaşık 5 metre derinliğe sahip. Şehirdeki ulaşım trafiğinin büyük kısmı bu kanal üzerinde gerçekleşiyor. Normal şehirlerdeki ana caddeler gibi düşünün. Etrafta bolca gondol, vapur, tekne, deniz taksisi, deniz otobüsü görebilirsiniz. Trafik yoğunluğu çok olduğu için Büyük Kanal üzerinde 4 tane köprü bulunuyor, Rialto Köprüsü de bunlardan birisi.
Eskiden bu kanal kıyısında ev sahibi olmak çok büyük zenginlik göstergesiymiş ve genellikle soylu ailelerin sarayları, evleri burada bulunurmuş. Kanalın iki yanında 13. ve 18. yüzyıllardan kalma tarihi evleri, sarayları görebilirsiniz. Günümüzde bunların çoğu otel, sanat galerisi, müze, kamu kurumu olarak kullanılıyormuş. Vaktiniz olursa Büyük Kanal’ı gondolla gezebilirsiniz. Böylelikle kanal etrafındaki Gotik, Rönesans ve Barok tarzdaki detaylara sahip tarihi binaları daha yakından inceleyebilirsiniz.
Büyük Kanal’da başlayan gondol gezimize şehrin ara sokaklarında, daha doğrusu dar kanallarında da devam ettik. Bu şehrin en güzel, en keyif verici kısmı benim için gondolla gezmekti. Eğer maddi olarak sizi zorlamayacaksa mutlaka gondolla gezmek için zaman ayırmanızı tavsiye ederim. Hem çok güzel kareler yakalarsınız hem de buradaki hayata daha yakından tanıklık etme şansınız olur. İşte o karelerden bazıları. Çiçeklerle süslü şu balkonun güzelliğine bakar mısınız, sanki bir film sahnesi gibi 🙂
Son olarak yazımı bitirmeden önce şunları eklemek istiyorum. Venedik gezinizi planlarken tur yerine kendi planınızı yaparak gelmenizi tavsiye ederim. Burada gezilecek yerler birbirine oldukça yakın. Anlattığım yerleri görememe, bulamama ihtimaliniz kesinlikle yok 🙂 Turla katıldığım geziler de oldu. Sınırlı sürede koştur koştur gezip hızlı hızlı fotoğraf çekmeyi hiç sevemedim. Tabi ki yeni bir yere giderken insanın aklında pek çok soru işareti oluyor ama güzel bir planla Venedik tur olmadan gezilebilir diye düşünüyorum. Bu şehir için 1-2 gün yeterli olacaktır. Etrafındaki adaları da gezmek isterseniz daha fazla zaman ayırmayı düşünebilirsiniz. Gelmeden önce gezmek istediğiniz yerlerin biletlerini internetten almayı unutmayın. Gerçekten turist yoğunluğu fazla olduğu için çok sıra beklemekten sizi kurtaracaktır. Gondolcularla pazarlık yapın. Tek tek binmek yerine altı kişilik gruplara katılırsanız daha uyguna gelecektir. Bana göre bir şehri tanımanın, keşfetmenin en güzel yanı sokaklarında kaybolmaktır. Ara sokakları gezin, bir sürü köprüden geçin. Emin olun pişman olmazsınız, bu şehrin her sokağı eşsiz bir manzaraya açılıyor. Gezerken pasaport ve cüzdanınıza sahip çıkın. Hiç başıma gelmedi ama gezenlerden duyduğum bu tür eşyalarını çaldıranların çok olduğu yönünde. Bazı yerlerde özellikle kavga çıkartıyorlarmış ve o karmaşa arasında eşyalarını çaldıranlar çok oluyormuş aman dikkat. Buna güleceksiniz ama yanınızda rahat bir ayakkabı bulundurun çünkü hem gezmek isteyip hem ayağınız acıdığında hiç mutlu olunmuyor 🙂 Bu yazımda ben kendi gezebildiğim kadarını sizlerle paylaştım. Venedik’te tabi ki daha fazla görülecek yer var. Benim yazdıklarım en turistlik yerlerdi diyor ve güzel anılar biriktirdiğim bu şehre artık veda ediyorum. Başka bir şehirde görüşmek üzere…
Daha fazlası için instagram sayfamı takip edebilirsiniz.